Rüzgârda savrulan bir tüy gibi hissediyordu kendini. Gecesi gündüzü farklı yerlerde geçiyordu. Aciz gibi görünüyordu fakat bu hâline o kadar alışmıştı ki uluorta konuşabilirdi. On beş dakika kadar önce bulduğu ilk bara ateşviskisi içmek için girdi. Şu anda da dördüncü bardağını bitirmek üzereydi. Kimsesi olmadığından düşünecek bir şeyi de yoktu. Bunun için içi rahattı. Bardağındaki içkiyi tamamen bitirdiğinde göz ucuyla saate baktı. Gece yarısına ramak kalmıştı. Gitme vaktide gelmişti. Yavaş bir şekilde oturduğu iskemleyi geriye iterek ayağa kalktı. Cebinden çıkardığı birkaç galleonu masaya koyarak kapıya doğru hızla yürüdü. Kendine doğru kapıyı çekerek kendini gene boş sokaklarda bulmuştu; yalnız. Hafif bir rüzgâr vardı dışarıda, kapının önünde birkaç saniye gözlerini kapattı; rüzgârın sesini dinledi. Ne de olsa rüzgâr nereye sürüklerse oraya gidiyordu.
Boş olan sokakta sessiz bir şekilde yürüyordu. Masmavi gözlerini gökyüzüne çevirerek ayı aradı. Adımlarına ara vermiyor, gözleriyle etrafı süzüyordu. Az sonra adımlarını biraz daha yavaşlattı. Derin bir nefes aldı, ilerideki bir taşın üstüne oturdu. Ellerini ceketinin cebine soktu. Etrafa boş boş bakarken ne yapacağını düşündü. Tekrar derin bir nefes aldı ve geri verdi. Rüzgâr, havayı biraz olsun serinletmişti. Kafasını sağ tarafa çevirdiğinde sokak lambasının en yakın nerede olduğuna baktı. Sokak lambası yoktu. Sadece ayın verdiği ışıkla aydınlanabilecekti. Kafasını sol tarafa çevirdiğinde kendinden bayağa uzakta bir lamba görebilmişti. Ayrıyetten kendinden başka bir yaşam belirtisi daha görmüştü. O cisim bile ondan uzaktaydı. Uzaktan ve karanlıktan pek seçilmiyordu. Birkaç saniye sonra bir banka oturmuştu ama. Oturduğu taşın üzerinden kalkarak o siluetlinin olduğu yere ilerledi. Yabancı, tanıdık-ki bundan ümitli değildi- kim olursa neden buraya geldiğini soracaktı. Ne yaptığını bilmeden ilerlemeye devam etti. Birkaç adım sonra oturan kişinin yüzünü seçebildi. Genç bir kızdı. Sarı saçları ve bembeyaz bir teni vardı. Ayın ışığı ile bir hayli parlak bir renk almıştı. Gözleri kapalıydı, elinde de bir sigara vardı. Birkaç adım ve birkaç saniye sonra oturan kişiyi çıkarabilmişti. Bu kızı daha önceden de görmüştü. Buradaydı gene. Silje! Evet, evet. Silje... Yüzüne hayran kalmıştı ilk gördüğünde. Şimdiyse tekrar buradaydı. Lorenzo cebinden asasını çıkarıp Silje'ye doğrulttu. Bildiği en kolay büyü ile elindeki sigarayı kendi eline geçiriverdi. Bir anda elinden kaybolan sigaraya bakan Silje'ye gülümseyerek baktı ve, "Bir şey kaybettin sanırım, ufaklık?" dedi, elindeki sigaraya bakarak. Ardından parmakları arasındaki sigarayı ağzına götürdü ve içine çekti dumanı, geri verirkende Silje'ye doğru gitmesi için özen gösterdi. Küçüklerle uğraşmayı seviyordu. Belki de gücü sadece onlara yetiyordu. Bilmiyordu, sadece şuanın tadını çıkarmak hoşuna gidiyordu. Az kalmış sigarayı biraz daha içerek Silje'nin gözü önünde yere atarak üstüne bastı. Ardından elindeki asayı ceketinin cebine koydu ve Silje'nin yanına ilerledi. "Buralarda dolaşmanı beklemiyordum. Hangi rüzgâr attı?" dedi, kızın yüzüne doğru bakarak. İlk defa gözlerinin rengini seçebiliyordu. Yeşildi. Sarı saçları ve beyaz teniyle çok uyumluydu.