Anitchka Lebedeva Astronomi Profesörü
| Konu: Anitchka Lebedeva Salı Ocak 19, 2010 9:20 pm | |
| Ad-Soyad: Anitchka Lebedeva Karakter Yaşı 25 İstenilen Meslek: Astronomi Profesörü Örnek rp: - Spoiler:
Kargaları dinliyordu, ela gözleri, titrek hareketleriyle gökyüzünü inceliyordu. Kuşları sevmezdi, kargalar ise küçük bir istisnaydı. Onlar acılarını bağırarak anlatabilen tek kuşlardı. Ve bu yüzden cesaretlerine hayrandı Anitchka. Onları dinliyordu çünkü haykırışlarını dinleyecek birine ihtiyaçları vardı. Gözleri koyu bulutların üzerinde gezinirken, bulutların önünden geçen karanlık gölgelerin kanat çırpışını izliyordu. Başını aşağıya çevirdi, siyah bol bağcıklı botlarının bastığı toprağa baktı. Birkaç saniye sonra başını kaldırdı tekrar. Üzerindeki kırmızı ceketinin büyük siyah düğmelerinden en üsttekine dokundu beyaz elleriyle. Teni düğmenin havaya inat sıcaklığına alıştığında yavaşça açtı onu. Kırmızı, ekoseli ceketi onu yeterince ısıtıyordu. Üstü dar, alta doğru etek gibi genişliyordu. Üzerinde ikişerli ikişerli üç sıra büyük siyah düğmeler vardı. Şimdi boynundaki kalın, bej rengi atkının ucundaki kısa iplerle oynuyordu. Onu yeterince ısıtan kış giysilerinin içinde kendisini rahat hissediyordu. Burnu hafifçe kızarmıştı. Bugün, toplantıya gidecekti. Bu yüzden saçlarını arkasından atkuyruğu toplamıştı. Fazla yukarıdan ya da aşağıdan değildi. Birbirine yakın sarı teller atkısının üzerine yerleşmişken ceketinin cebinden sigara paketini çıkarttı. Yavaş yavaş eliyle yeni paketin şeffaf kağıdını çıkarttı. Ardından açtığı sigaradan bir tane çekti. Koku burnunun etrafını sararken sigarayı ağzına götürdü. Cebinden çıkarttığı çakmakla ucunu yaktığı sigaranın şeklini almış dudakları kırmızıydı. Kadınsı bir kıvrıma sahiptiler. Şekilli ve fazla yukarıya kalkık olmayan burnuyla güzel bir uyum içerisindeydi.
Duman burnundan çıkıp, rüzgarla yok olurken yavaş yavaş ilerledi. Kilise’ye gitmek istemiyordu. Ancak toplantı için gitmek zorundaydı. Kendisini oraya gittiğinde kendine ihanet ediyormuş gibi hissediyordu. Güvenilmeyen, kendisini tamamen kanıtlamayan birinin tapınağı. Oradayken kendini kuluymuş gibi hissediyordu. Ancak değildi! Eğer varsa ona da kaderine de isyan ediyordu! Kalbi cesaretle ya da ne bileyim asilikle doluydu. İnatçıydı, ondan hoşlanıp hoşlanılmaması umrunda değildi. Buydu ve böyle kalacaktı. Kendisini olduğu gibi kabul edeceklerdi. Eğer etmiyorlarsa da umrunda değildi. Sıkıntıyla sigarayı ağzından çekti. Duman burnundan çıkarken nedense toplantıya gitmek istemiyordu. Birinin ona emir vermesinden hoşlanmıyordu ve toplantıda böyle olacağına adı üstüne yemin edebilirdi.
Elinde kalan sigara paketini cebine koymak için elini cebine soktu. Ancak o sırada, sigarayı tam bırakmıştı ki eli başka bir şeyi buldu. Pütür pütürdü. Onu cebinden çıkartarak gözlerini elindeki nesneye çevirdi. Kurumuş bir çiçek. Beyaz yaprakları sertleşmiş ve sapı kurumuştu. Papatyaydı, eski ve anılarla dolu bir papatya. Burnuna götürdü çiçeği. Diğer elindeki sigara yavaş yavaş kendini yok ederken onu kokladı. Hafif, soluk bir kokusu vardı. Güzeldi, hala güzel. Çiçeği koklarken gözyaşlarının yanağından süzüldüğünü hissedebiliyordu. Kes şunu ! Kendi kendine bağırdığının bağırmasının ardından uzun dakikalar geçtikten sonra anlıyordu.Çiçeği sinirle uzağa fırlattı. Artık hiçbir şeyin Aleksey’i hatırlatmasına izin vermeyecekti. Sigarasını ağzına yerleştirdi. Onu içine çekmiyordu. Gözlerinden damlayan tuzlu damlaların akışını engellemek için başını gökyüzüne dikti. Yukarı bakarsa sanki akmaktan vazgeçeceklermiş gibi. Elleriyle yanaklarını tuttu. Başının şakaklarından sıkarak rahatlamaya çalıştı. Beyninde açık bir kapı olsa da Aleksey oradan çıkıp gitseydi. Onu unutmak acı ve zor olacaktı. Ancak her zor şey gibi bunun ardından da rahatlayacaktı. Aklında sadece Lucas olsun istiyordu.
Sigarayı uzun sürenin ardından içine çekti, ancak sigara onu beklememiş, kendini bitirmişti. Neredeyse sonuna gelmişti. Duman her zamanki gibi burnundan çıkarken sigarayı ağzından çekti. Rahatladığını ve dumanlarla birlikte anılarında vücudunu terk ettiğini hissediyordu. Gülümsedi, adımlarını kiliseye doğru yöneltti. Fazla hızlı yürümüyordu, hatta adımları bir kaplumbağanınki kadar uyuşuktu. Kimseyi beklemiyordu, ancak yetişmesi gereken bir yer de yoktu. Saat oldukça erkendi, toplantının başlayış saatine göre oldukça erken. Oysa hava çoktan kararmıştı ve yıldızlar görünmüyordu. Bulutlar gökyüzünde hakimiyetlerini oturmuş, kendileri de tahtlarına yerleşmişlerdi. "Böyleyken daha büyük görünüyorsun, küçük hanım. Arkadan toplamak sana yakışmış..." Anitchka hızla arkasına döndü. Ancak dönüp bakmasına gerek yoktu, bu sesi ve hitap şeklini oldukça iyi tanıyordu. Küçük hanımı, karşısındakinin gözlerine baktı, her zamanki derin bakışlara sahiptiler. Gülümsedi, gelenek haline gelmesinden korkmuyordu artık. Alışmıştı, onu gördüğünde mutlu olmaktan rahatsız değildi. ‘ Sana yakışmış ‘ Yo, hayır! Buna takılmak istemiyordu. Kendisini bu kadar kaptırmamalıydı. Aptal gibi davranmak yapması gereken son şeydi. İlk görüşte aşk varsa da tamamen bir saçmalıktı. Çünkü getirdiği tek şey acı oluyordu. “ Merhaba. “ dedi gülümseyerek. Sıcak gülümsemesi dudağına yerleşirken gözlerini Lucas’ın gözlerinden ayıramıyordu. Kendisine hakim olmaya çalışarak minnacık olmuş sigarasını ağzına götürdü. Son nefesten sonra onu yere fırlatarak yavaşça üstüne bastı. Yavaşça sönen izmarite çevirdi gözlerini, ona bakmamak için bir bahane bulmuştu şimdi. “ Toplantıya gidiyorsun değil mi? “ Cevabını bildiği soruları sormak her zaman yaptığı bir şey değildi, ancak Lucas’ın karşısında tamamen değişiyordu ve buna engel olamıyordu. Lucas’ın onaylamasıyla yavaş yavaş kiliseye doğru yürümeye başladı. Lucas da onu takip ediyordu. Sırtını ona dönmüştü, çünkü gülümsemesini artık görsün istemiyordu. Kendisini tam bir aptal gibi gösteriyordu. Ayrıca Lucas’ı gördüğünde hissettiği tüm duyguları belli ediyordu. Ancak Lucas çoktan yanına gelmişti ve yüzünü görebiliyordu. Bu yüzden dudaklarını durgunlaştırarak gözlerini ona çevirdi. Adımları onları kiliseye gittikçe yaklaştırırken sessizce sohbet ediyorlardı. Neden konuştuklarını bile fark etmiyordu, tek yaptığı Lucas’ın gözlerinde kaybolan gözlerini uzaklaştırmaya çalışmaktı. Başarılı olduğu söylenemezdi. Kilise binasına girdiklerinde içeriden gelen sesleri duydu. Yer altı tapınağına adımlarını attıkları anda kapının yakınında duranlar gözlerini onlara çevirdi. Ancak sadece birkaç saniye sürmüştü, bir süre sonra Lucas ve Anitchka’ya bakan tek bir kişi bile yoktu. Bir süre sonra, kürsüde olduğunu yeni fark ettiği kişi konuşmaya başladı. Yüzünü insanlardan dolayı göremiyordu ancak kim olduğunu çok iyi biliyordu. O sırada konuşmanın ilk bölümünü dikkatle dinliyordu. Yine de fazla umursamıyordu çünkü onun emirlerine uymayacaktı. Asiydi evet, sadece kendi bildiğini yapıyordu. Kimsenin dediklerine uymayacaktı, eğer ona da uygunsa başka.
Bakışlarını kürsüdeki adama çevirdi. Onu dinliyordu, dikkatle. Sözlerini tartıyordu, herhangi bir yanlış bulamıyordu. Adamın konuşması bittiğinde çoğu kişi gözlerini ondan ayırmamıştı. Bazılarını tanıyordu Anitchka, bazılarını ise görmüşlüğü yoktu. Hepsiyle tanışmak gibi bir isteği yoktu. Her zamanki gibi bi an önce kalabalıktan sıyrılmak ve yalnızlığına kavuşmak istiyordu. Çünkü çiçek aklından gitmiyordu ve bundan rahatsızdı. Aklına gelen Fransızca bir şarkıyı söyledi, ancak onu duyan yoktu. İçinden sözlerini hissediyor ve melodisini duyuyordu. Beyaz ellerine baktı, hafifçe titriyordu. Fazla kalabalıktan hoşlanmıyordu. Adam konuşmasını çoktan bitirmişti. Bazıları aralarında konuşmaya bile başlamışlardı. Anitchka içindeki gitme isteğini daha fazla bekletmeyerek Lucas’a sordu. Onun da gitmek istediğini öğrendiğinde ağır adımlarla kapıya yürüdü. Lucas’ın arkasından geldiğini duyabiliyordu. Konuşmalardan kurtulduklarında sessiz kiliseden kurtulmak isteğini arttığını fark etti. Burasının sessizliğinden hoşlanmıyordu. Çocukluğunu hatırlatıyordu ve bu en son istediği şeydi. Kiliseden çıktılar ve Anitchka, Lucas’a bakarak gülümsedi. “ Hoşçakal “
| |
|